TOPLUM 

VİCDAN MÜLKÜN TEMELİDİR

Vicdanın, bugün Türk insanının başvurması gereken tek referans olduğunu düşünüyorum. Vicdan sahibi olmak ve elbette adil bir karar vermeden önce elimizi vicdanımızın üzerine koymak! Kararlarımızı vicdanımız sızlamadan vermek! Kısaca vicdansız olmamak!

Belki bunlara, yeni bir deyimi eklemek de gerekiyor:

Vicdanlarımız ile cüzdanlarımız arasında sıkışıp kalmamak! Ve elbette vicdanın sesini dinlemek!

Gerçekten de 20’nci yüzyılın en önemli düşünürlerinden biri olan Charles Taylor, Türkçeye ‘Modern Toplumsal Tahayyüller’ (Metis Yayınları, 2005) adıyla çevrilen kitabında, Jean-Jacques Rousseau’dan yola çıkarak “Erdem mücadelesi, içimizin derinliklerine gömülmüş ve neredeyse susmuş bir sesi yeniden yakalama çabasıdır” der. Bu ses, Rousseau’ya göre, hiç şüphe yok ki ‘vicdanın sesi’nden başka bir şey değildir.

Taylor şöyle sürdürür sözlerini:

Dünyanın gürültüsü patırtısı yüzünden işitilmez hale gelmiş, içimizdeki en mahrem ve elzem şeyle, Rousseau’nun, geleneksel tabirle ‘vicdan’ dediği şeyle, yeniden bağ kurmaya ihtiyacımız vardır.

Rousseau ise, Taylor’un deyişiyle, “içimizdeki en mahrem ve elzem olan şey”i, vicdanı, ‘Emile’de şöyle dile getirir:

Vicdan! Vicdan! İlahi içgüdü, cennetten gelen ölümsüz ses; aslen cahil ve sınırlı ama yine de zeki ve özgür olan bir yaratığın (Rousseau, burada elbette ‘insan’ı kastediyor!), iyi ve kötünün şaşmaz yargıcı, insanı tanrıya benzeten! İnsan doğasının faziletleri ve eylemlerinin ahlakı sende toplanmıştır, kendimde senden gayrı, beni hayvanlardan üstün kılan bir şey bulamıyorum – gem vurulmamış bir anlayış ve hiçbir ilke tanımayan aklın yardımıyla, bir hatadan ötekine koşmanın hazin ayrıcalığından başka…

Bana sorarsanız “yasa” kavramını “kamu vicdanının müeyyidelere bağlanması”; “yargı” kavramını ise “müeyyidelere bağlanmış kamu vicdanının hayata geçirilmesi” şeklinde tarif ederdim. “Hukuk” da ilk Roma hukukçularının dile getirdiği gibi “iyi ve adil olma sanatı”ysa eğer, iyi ve adil olmak kamu vicdanının ta kendisidir. Hukuk, bana göre elbet, kamusal vicdandan başka bir şey değildir… Hukuk, yasa ve yargı arasındaki ilişkilerin doğrudan doğruya “vicdan” kavramının birer türevi olarak temellendirilebildiğini görüyor olmak gerekir.

Bilineni tekrarlayayım:

Vicdan, tek taraflı işlemez. O nedenle de düşünceleri, son kertede dünya görüşleri ve bağlı oldukları ilkelerle mutabık olsam da olmasam da hiç fark etmez, yargı süreçlerinin tutukluluk durumuyla uzatılmasının, ‘kamu vicdanının hayata geçirilmesi’ ile bağdaşmadığını söylemem gerekiyor. Hukukun üstünlüğünden söz edebilmek, ancak her bireyin, kamu vicdanının bir temsilcisi olmasıyla mümkündür

Belki şu da söylenmelidir:

İdeolojilerin, deyiş yerindeyse, kapsama alanına girmeyen yegâne insanlık durumu vicdandır. Vicdanın ideolojisi olmadığı gibi, ideolojilerin de vicdanı yoktur.

Son söz:

Vicdandır mülkün temeli… Ve içimizin derinliklerine gömülmüş ve susmuş olan o sesi duyma ve onunla yeniden bağ kurma zamanıdır şimdi…

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar